Nafile işlerle uğraşmamız bizi bugünkü ortamlara getirmiştir
Röportaj: Mayis Alizade
Prof. Dr. Bedirhan Ahmedli, 20 Nisan 1955’de Gürcüstan’ın Türk bölgesi Başgeçit’in Gayliyen köyünde doğdu. 1977 yılında Bakü Eğitim Üniversitesinden mezun oldu. 1986 yılında doktora, 2005 yılında profesörlük tezini tamamladı. Hâlen 200’ün üzerinde yapıtı bulunmakta.
Yeniçağ: Azerbaycan’da özellikle dil-edebiyat-tarih-kültür alanının araştırılmasına millî gelirden ayrılan pay tatmin edici midir? Değilse sebebi nedir?
Ahmedli: Millî gelirden ayrılan parayla ilgili kesin bir fikrimin olmamasına rağmen bu miktarın çağdaş taleplere uygun düzeyde araştırmalar yapmaya kesinlikle yetmediğini söyleyebilirim. İşin sıkıntılı yanı bilim alanlarını geliştirmek amacıyla millî gelirden para ayrılırken, millî kimliği şekillendiren alanların hep geri planda tutulmasıdır. Yani millî kimliğin temelini oluşturmasına rağmen para kazanamayıp kendini finanse edemeyen alan Allah’ın umuduna bırakılıyor bir nevi. Oysa gelişmiş tüm ülkelerin hiçbiri bu alanı asla ilgi dışında bırakmaz ve millî gelirden gereken miktarda para tahsis eder. Tabir caizse uzay araştırmalarında büyük devletlerle rekabete giremediğin halde millî kimliğini şekillendiren ve yaşatan alanlara gereken finansal desteği sağlamak devlet yönetimi olarak senin öncelikli borcundur. Geçmişle kıyaslamam uygun olursa Sovyet zamanında Ermenilerin kendi tarihleriyle ilgili büyük miktarda paralar harcayıp düzmece kitaplar yazarken biz Azerbaycan’daki tarım kooperatiflerine methiyeler dizen şiirler ve romanlar kaleme alıyorduk. İşte nafile işlerle uğraşmamız bizi bugünkü sakat ortamlara getirmiştir. Dünyanın doğal serveti zengini ülkeleri kendi geçmişlerinin araştırılmasını asla ihmal etmezken bizim tüm bunlara kayıtsız kalmamız elimizi-kolumuzu kelepçeliyor.
Yeniçağ: Türk millîyetçiliği üzerine kitap ve makaleler kaleme almış bir bilim adamı olarak Türkiye’deki Azerbaycan’daki “millîyetçilik” kavramına bakış açınızda hangi ortak noktalar ve farklı hususlar vardır ve hangisi doğru?
Ahmedli: Genel bir kavram olan “millîyetçilik”in içinin doldurulması gerekir. Örneğin kimi zaman millîyetçi söylemleri kullanmayan entellektül bir Türk’ün, dilinden “millîyetçilik” kelimesini düşürmeyen ötekinden daha çok millîyetçi olduğunu görebiliyoruz. Millîyetçiliğin daha ziyade dilde, fikirde ve işte kendini göstermesi gerekir. 20.yüzyılın başlarında Osmanlı’da da o zaman daha özgürlük kazanmamış ve Çarlık Rusya’sının bir eyaleti durumundaki Bakü’de de aynı niteliğe sahip kişilikler vardı. İlk kuşak sayabileceğimiz o millîyetçiler genel ve ortak bir ideoloji şekillendirebilmişlerdi. Azerbaycan ve Türkiye Cumhuriyetleri onların oluşturduğu ideolojik konseptlerin ürünleriydi. Zaman içinde farklı cephelerden yapılan saldırılar genel ideoloji zayıflatmanın yanısıra günümüzde biz çalışmalardan daha ziyade anekdotlar dinlemekle süreçleri heba ediyoruz. İşte bundan dolayıdır ki, Türkiye ve Azerbaycan’daki millîyetçiler bir türlü ortak buluşma noktası belirleyemiyorlar. Türkiye’de miliyetçilerin birkaç önemli örgütünün yanısıra birkaç partisinin de olmasına rağmen Azerbaycan’da bunların hiçbiri bulunmamaktadır. Bu bağlamda millîyetçilerin fert olarak da kendilerini yenileyememesi başka bir handikaptır. Kanımca günümüzde biz millîyetçilik kavramının yerine “Türkçülük” kavramını yerleştirmeli ve onun coğrafyasını, içeriğini kapasitesini genişletmeliyiz.
Yeniçağ :Azerbaycan’da edebiyat bilimi geleneksel yaftalardan kurtulabildi mi?
Ahmedli: Artık otuz seneden bu yana edebiyat bilimciliğinin resmî ideolojinin emrinde olmadığını söyleyebilirim. Yani bağımsızlık dönemimizde edebiyat ideolojinin propaganda borozanı olarak görülmüyor. Ancak bu durum geleneksel kalıpların tamamen çöpe atıldığı anlamını taşımaz. Örnek vermem gerekirse doktora öğrenciliğine kayıtlar ve konu belirlenmesi süreçlerini göstereceğim. Yaklaşık otuz belgenin istenmesinden tutun da tez danışmanı ve tez konularının belirlenmesi ağırlıklı olarak ideolojik bir süreç buraya iki aşamalı doktora savunma sürecini de eklediğinizde iş tam bir meşakkata dönüşüyor. Hele bir de işin Yüksek Terfi Komisyonu süreci vardır ki, bilim inssanlarını resmen canından bezdiriyor. Düşünebiliyor musunuz, bu kurum bizzat kendisinin oluşturduğu Savunma Konseyi’nin tüm üyelerinin oylarıyla onaylanmış bir doktora tezini yine kendisinin oluşturduğu bir dar kapsamlı Uzmanlar Konseyi’nden geçmesini de istiyor. Oradaki oylamadan doktora savunmasını ilk aşamasından geçmiş genç bilim insanları geçemiyor. Bunun kabul edilmesi imkânsız olmasına rağmen hiç kimsenin işkence nitelikli bu kurumu ortadan kaldırmaya da gücü yetmiyor(yirmi seneden bu yana üyesi olduğum o kurum benim de canımı boğazıma getirmiştir ve sürem dolunca ayrılacağım).Bu durumda biz Savunma Konseyi’nin üyeleri kendimizi hakarete uğramış gibi görüyoruz. Oysa Savunma Konseyi üyelerinin tamamı uzmanlardır.Uzmanlar Konseyi üyleri ise tezi görmeden oy kullanıyor. Dil alanının uzmanları edebiyat araştırmacılarına veya tersine oy veriyorlar. Bir doktora savunma sürecinin bu kadar karmaşık hale getirildiği ülkede hangi verimlilik beklenebilir ki? Ancak her şeye rağmen kimi meslektaşlarımız iyi araştırmalar ortaya koymayı sürdürüyorlar.
Yeniçağ: Başta Yazarlar Birliği olmak üzere ülkenizdeki yaratıcılık kurumlarının durumuna ilişkin neler söylemek isterdiniz? Devletin finanse ettiği yaratıcılık kurumları ne ölçüde bağımsız olabilir sizce?
Ahmedli: Yaratıcılık örgütlerinin durumuna ilişkin şunu söyleyebilirim. Farklı örgütlerin kurulmasına rağmen ayakta kalamadılar. Ayakta kalabilmeleri için mali kaynak ve finans gerekir, Azerbaycan’da ise bunun olması şimdiki ortamda imkânsızdır. Onun için devletten finanse edilen örgütleri eleştirenleri anlayamıyorum. O örgütler Sovyet zamanında nasıl kurulmuşsa,aynı şekilde yola devam ediyorlar.
Yeniçağ: Türkiye ile Azerbaycan arasında dil edebiyat, tarih, kültür alanındaki araştırmaların sayısının artması ve kalitesinin yükseltilmesi için öncelikle nelerden vazgeçilmeli, nelere ağırlık verilmelidir?
Ahmedli: Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ortak çalışmalar sadece toplantılar çerçevesinde gerçekleşebilyor. Bunların da çoğunluğu alelacele yapılmanın yanısıra standartların dışına çıkılamıyor. Bu tür toplantıların “Bilimsel turizm” damgası yemesinin bir nedeni de budur. Bu tür toplantılarda konuşmacıların konulardan haberdar olmadıklarına defalarca tanık olmuşum. Oysa biz Azerbaycan’da kimin kim olduğunu çok iyi bilmekteyiz. Konuya hiçbir vakit ilgisi olmamış insanların Türkiye’deki toplantılara konuşmacı olarak katılmaları artık biz ciddi bilim insanlarını asla şaşırtmıyor. Bu konuda ciddi düşünmemizin zamanının çoktan geldiğine inanıyorum.
Yeniçağ: Ve nihayet: bilim alanının özgürleşmesi için hangi ivedi adımların atılması gerekir?
Ahmedli: Bilim alanının özgürleşmesi için bilime yaklaşımın değişmesi gerekir, burada yeni bir şeylerin keşfedilmesine asla ihtiyaç bulunmuyor. Gelişmiş ülkelerdeki metotların uygulanması gerekir. Ve bir de insanın kendisinin özgür olması gerekir. Bilime fonlar ayrılmazken kullanılan fonlara gerçek bilim insanlarının eli yetmiyor.